24 Ocak 2012 Salı

kemalist atılım birliği genel kurulu,,,,,,,

KEMALİST ATILIM BİRLİĞİ GENEL KURULU’NDAN ÖNEMLİ MESAJLAR 

Pazartesi, 09 Ocak 2012 22:22

Kemalist Atılım Birliği 15'inci Genel Kurulu’nu yaptı. Genel Kurul’a katılan davetliler, Türkiye’nin dünü, bugünü ve yarını hakkında çok önemli tespitlerde bulundular. Özellikle Mustafa Kemal Türkiyesi’nin tasfiye edilmesi iddialarına değinen davetliler, ülkesi ve milletiyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ancak Mustafa Kemal’in yolundan gidilerek yaşatılabileceği noktasında hemfikir oldular.,


FETHİ BOLAYIR - Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı
Atatürkçü düşünceyi takip etmenin yolu Türk gençliğini milliyetçi, Atatürkçü bir ruhla, laik bir düşünceyle yetiştirmekten geçer. Biz yüzüklerine göre büroktrat tayin ettik. Biz verdikleri selama göre adam tayin ettik. Ülke son 8 yılda bu noktaya gelmedi. Son 40 yılın ihmaliyle bu noktaya geldi. Bunda hepimizin payı var.
TDD Genel Başkanı Fethi BOLAYIR
FETHİ BOLAYIR
Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı
Atatürkçü düşünceyi takip etmenin yolu Türk gençliğini milliyetçi, Atatürkçü bir ruhla, laik bir düşünceyle yetiştirmekten geçer. Biz yüzüklerine göre büroktrat tayin ettik. Biz verdikleri selama göre adam tayin ettik. Ülke son 8 yılda bu noktaya gelmedi. Son 40 yılın ihmaliyle bu noktaya geldi. Bunda hepimizin payı var.
Eğer ülkenin gidişi böyle devam ederse o öğrenci andını da kaldırma noktasına geliriz. Üniversitedeki bir kızımız, “ben Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi seviyorum” diyebiliyorsa, “Atatürk’ün getirdiği rejimi sevmiyorum. İngiliz mandası daha iyiydi” diyebiliyorsa, dönüp kendimizi eleştirmemiz lazım. Bu kabahat bizimdir. Demek ki biz bu gençliğe bir şey veremedik. Sadece Atatürk rozeti takmakla bir yere varamayacağımızı anlamamız lazımdı.
Atatürkçü düşünceyi takip etmenin yolu Türk gençliğini milliyetçi, Atatürkçü bir ruhla, laik bir düşünceyle yetiştirmekten geçer. Biz yüzüklerine göre büroktrat tayin ettik. Biz verdikleri selama göre adam tayin ettik. Ülke son 8 yılda bu noktaya gelmedi. Son 40 yılın ihmaliyle bu noktaya geldi. Bunda hepimizin, benim de payım var bir eğitimci olarak.
Şimdi imam hatiplerden mezun olanları devlet kadrolarına yerleştirecekler. Toplumsal Düşünce Derneği olarak bizim bir düşüncemiz var. Eğer imkanımız olsa hiçbir imamı kadroda bırakmayız. Hepsi İlahiyat mezunu olacak, hepsi doktoralı olacak. Dikkat edin, İlahiyat mezunlarına prim vermezler, çünkü İlahiyat Fakülteleri’nde bilimsel eğitim görürler.
Değerli arkadaşlar Türkiye’de bir anayasa çalışması yapılıyor. Yeni bir anayasa diyorlar. Biz bu tabire karşıyız. Anayasanın maddelerinde düzenlemeye gidebilirsiniz. Eğer yeni anayasa derseniz, cumhuriyetin kuruluş felsefesini yok kabul edersiniz. Yeni bir devlet, yeni bir sistem getirmiş olursunuz ki, zaten bu anayasaya göre suçtur.
Bunların yeni anayasa demekteki amaçları nedir? Anayasanın ilk üç maddesi ile bu maddelerin değiştirilemeyeceğini emreden 4’üncü maddesini kaldırmaktır. Bunu isteyenler arasında anlı şanlı prof’lar da var. Hatta birisi Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in kurduğu Ajnayasa Komisyonu’nda diyor ki; “Anayasanın ilk 4 maddesi kaldırılmayacaksa ben bu işin içinde yokum…” 
Bir başkası diyor ki; “Eğer laiklik bu şekliyle kalacaksa anayasayı değiştirmeye gerek yok, bununla devam edip gidelim…”
Bunlar bizleri yetiştiren hocalar.
Türkiye nasıl böyle değişti? Tabii değişir. Arap baharından sonra Türkiye baharı yaratılmak isteniyor. Bize düşen görev, yeni anayasaya karşı çıkmak, mevcut anayasanın varsa aksayan yönlerinin değiştirilmesini savunmaktır. Deniyor ki, “bu anayasa 12 Eylül ürünüdür.” Zaten anayasanın 113 maddesi değişmiş, 12 Eylül’ün izleri bile kalmamış neredeyse.
Türkiye bir rahatsızlık yaşıyor. Bu rahatsızlık ülkeyi karanlık bir tünele doğru sürüklüyor. Cumhuriyetin temel ilkeleri zedeleniyor. Dün Meclis kürsüsünde kırılan su bardağı, aslında bölücülerin Türk Milleti’nin kafasında kırmak istedikleri bardaktır. Ve bizler Türk bayraklı Atatürk rozeti takmaya korkar olduk. “Ne mutlu Türk’üm” demeye korkar hale geldik.
Fikri anlamda çok yorgun düştük. Ama Atatürk ne diyor; “Yorulduğunuz yerde oturmayacaksınız, yürümeye devam edeceksiniz…” Yani bu karanlık günlerde herkese sorumluluk düşüyor. Hukuk kuralları içinde kalarak, kırmadan dökmeden düşüncelerimizi açıkça dile getirmek zorundayız.
Bu ülkede özel mahkemeler Türk vatandaşlarının üstüne korku salmıştır. Tamam, yargıya saygılıyız ama uzun tutukluluk süreleri aileleri paramparça etti. Bütün bunların düzeltilmesi gerekiyor. Bağımsız, tarafsız yargıyı, laik, milliyetçi eğitimi oluşturamazsanız diğer konularda başarılı olmanız mümkün değildir. Her şeyin temeli hukuktur. Güveneceğiniz yegane merci hukuktur. Hukuk sağlam olmazsa demokrasiyi ayakta tutamazsınız. Hükümetler gelip geçici, parlamento kalıcıdır. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Ama bu millet de cumhuriyetin temel ilkelerine sahip olacaktır.
Türkiye’de Kürt vardır Kürtçü yoktur. Ama Kürt vatandaşlarımız konuşamıyor, Kürtçüler konuşuyor. Dindar vatandaşlarımız konuşamıyor dinciler konuşuyor, milliyetçi vatandaşlarımız konuşamıyor antimilliyetçiler konuşuyor.
Atatürk ne diyor: “İslam son dindir, peygamberimiz son peygamberdir. Dinimiz en yüce dindir. Hakikate nasıl inanırsam dinime de öyle inanırım…” Ama biz Atatürk’ün dindarlığını bu topluma anlatamadık.  
Atatürk’e soruyorlar, “servetiniz ne kadardır?” diye. Atatürk’ün cevabı: “Hiçbir servetim yoktur. Tek servetim Türk olmaktır…” 

20 Ocak 2012 Cuma

Gürbüz Güvendağ; yorum ve katkı

O'nlar, gerçekte 'leitz İslâm" ve Ortodoks'tular..
Date: Thu, 19 Jan 2012 21:53:27 -0800/From: gurbuz1943@yahoo.com / Subject: Re: {HaberPOSTA} - ***ATATÜRK, SUÇLUSUN!...... RE: fethi bolayır-sırrı saydam / To: gercek.demokrat@hotmail.com
ATATÜRK SUÇLUSUN!...
konulu makale hakkında "yorum ve katkı"
Suclu olan, Ilim ve bilimden uzak, insanları putlastıran, bedavacı, tembel avanta gecinmeyi seven dogu kafasıdır.
Yani tek adam kültürüdür.
Bir kere Ataürkcülük adına yapılan eğitim, tek kisilik, bir orkestra kurmaya kalkmıstır bu yanlıstır.
Emevi kültürndeki gibi sultan ve ayrllırsa, sultan gittimi halk da gider.
Verilmesi gereken kültür Lider ve Halktır. Lider ve Vatandır.
Tek adam kültürü, yıkımdır.
Bakın, bir bayan Prof. köy köy geziyor, Hes denen yağma düzenini anlatıyor. İçim gitti. Yaşadığımdan utanıyorum.
Bir vatan bu kadar ucuza  satılır.
Atatürk saglıgında, halk la bütünlesmistir. Halkn yanında olmustur. Millet icin calısmıstır.
O öldükten sonra, Halk ve Millet onu övmekle vakit gecirmistir.
Gercekte Müslüman, kisiyi övmez. Övülecek olan yüce Allah'tır.
Müslüman calısır, saygı gösterir ve ülkesini satmaz, emperyalizme teslim olmaz.
haksızlığa, rant'a karşı çıkar.
Hz. Ömere senin niye iki elbisen var diyen cemaate ihtiyac var.
Bakın, su ülkeye, her yerde sorun var.
Bizi, canavar süper güclerin agzına atıyorlar.
Millette tıs yok.
Bu ülkede, Atatürk-Millet bütünlesmesi olsaydı, bu dokunulmaz siyasiler, olamazdı.
Atatürkün genclige hitabesini duvara asmıs ama inanmamıs bir toplum, ezilmeye mahkumdür
Gurbuz GÜVENDAĞ

19 Ocak 2012 Perşembe

Atatürk Suçlusun!...

ATATÜRK  SUÇLUSUN!...
SUÇLU, AYAĞA  KALK, GÖR  HALİMİZİ!...
ÇÜNKÜ!...
                                                                                                                          Eğitimci Yazar
                                                                                                                  Av. Fethi BOLAYIR
                                                                             Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı
EY TÜRK GEÇLİĞİ!
BİRİNCİ VAZİFEN, TÜRK İSTİKLÂLİNİ, TÜRK CUMHURİYETİNİ İLELEBET MUHAFAZA VE MÜDAFAA ETMEKTİR.
MEVCUDİYETİNİN VE İSTİKBALİNİN YEGÂNE TEMELİ BUDUR. BU TEMEL, SENİN, EN KIYMETLİ HAZİNENDİR. İSTİKBÂLDE DAHİ, SENİ, BU HAZİNEDEN MAHRUM ETMEK İSTEYECEK, DAHİLİ VE HARİCİ BEDHAHLARIN OLACAKTIR. BİR GÜN, İSTİKLÂL VE CUMHURİYETİ MÜDAFAA MECBURİYETİNE DÜŞERSEN, VAZİFEYE ATILMAK İÇİN, İÇİNDE BULUNACAĞIN VAZİYETİN İMKÂN VE ŞERÂİTİNİ DÜŞÜNMEYECEKSİN! BU İMKÂN VE ŞERÂİT, ÇOK NÂMÜSAİT BİR MAHİYETTE TEZAHÜR EDEBİLİR. İSTİKLÂL VE CUMHURİYETİNE KASTEDECEK DÜŞMANLAR, BÜTÜN DÜNYADA EMSALİ GÖRÜLMEMİŞ BİR GALİBİYETİN MÜMESSİLİ OLABİLİRLER. CEBREN VE HİLE İLE AZİZ VATANIN, BÜTÜN KALELERİ ZAPTEDİLMİŞ, BÜTÜN TERSANELERİNE GİRİLMİŞ, BÜTÜN ORDULARI DAĞITILMIŞ VE MEMLEKETİN HER KÖŞESİ BİLFİİL İŞGAL EDİLMİŞ OLABİLİR. BÜTÜN BU ŞERÂİTTEN DAHA ELİM VE DAHA VAHİM OLMAK ÜZERE, MEMLEKETİN DAHİLİNDE, İKTİDARA SAHİP OLANLAR GAFLET VE DALÂLET VE HATTÂ HIYANET İÇİNDE BULUNABİLİRLER. HATTÂ BU İKTİDAR SAHİPLERİ ŞAHSİ MENFAATLERİNİ, MÜSTEVLİLERİN SİYASİ EMELLERİYLE TEVHİD EDEBİLİRLER. MİLLET, FAKR Ü ZARURET İÇİNDE HARAP VE BİTAP DÜŞMÜŞ OLABİLİR.
EY TÜRK İSTİKBALİNİN EVLÂDI! İŞTE; BU AHVAL VE ŞERÂİT İÇİNDE DAHİ, VAZİFEN; TÜRK İTİKLÂL VE CUMHURİYETİNİ KURTARMAKTIR! MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET, DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR!” 
  diyerek; 
FETHİ BOLAYIR VE TÜRK GENÇLİĞİ
Türk  Gençliği’ne  birinci  vazifesini hatırlattığı, yeri ve zamanı geldiğinde bu vazifeyi yerine getirmek için, müsait olmayan şartlar içinde dahi olsa asla geri adım atmamasını ikaz ettiği, Türk istiklâlini ve Türk Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar korumak, kollamak ve savunmak gibi görevlerinin olduğunu işaret ettiği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Demokratik ve laik Cumhuriyetin tüm nimetlerinden yararlanan herkese sesleniyoruz:
Atatürk’ün neden suç işlediğini ve suçlu olduğunu, bu yazımızı okuyunca anlayacaksınız ve bize hak vereceksiniz. Yıllardır Atatürk ilke ve inkılâplarına karşı örtülü-örtüsüz başlatılan ve zaman zaman da amacına ulaşma eğilimi gösteren, Cumhuriyet karşıtı tutum ve davranışlar ne yazıktır ki, adi ve alçakça devam etmektedir. Bu durumda ATATÜRK’ün suçlu olduğu kanıtlarıyla ortaya çıkmaktadır.
Atatürk, ulusal mücadelenin gerçeği olduğu için, Atatürk ulusal bir  gerçek olarak, Türk Ulusunun mahşeri vicdan ve dehasını şahsiyetinde  topladığı ve temsil ettiği için, Atatürk ulusal ve uluslararası bir gerçek, insanlık  idealinin yararına insanlara barış ve güvenlik, özgürlük ve bağımsızlık  ilkelerini  aşıladığı, davranışlarını ona doğru  yönelten  bir  insan  olarak  gerçeğin  ta  kendisi  olduğu  için  SUÇLUDUR!...
İradesinin bütün  kaynağını  ancak  Türk  Ulusu’nun  yaratıcı  ve  sonu  olmayan  ruhunda  bulduğu, her  türlü  başarının  sırrını, her  türlü  kuvvetin, kudrettin  hakiki  kaynağının  ulusun  kendisi  olduğu  inancını  yüreğinin her zerresinde taşıdığı ve “Ulusal mücadeleyi yapan doğrudan  doğruya ulusun kendisidir, ulusun evlatlarıdır.” Diyerek Türk Ulusu’nun  büyüklüğünü ve tarihi rolünü ifade ettiği için ATATÜRK  SUÇLUDUR!... 


Alman Generali L.V. Sanders, “Atatürk sevimli, sempatik, mütevazi duruşlu, fakat kararlarında aşırı derecede ısrarlı, dileklerinde sarsılmaz surette sebatlı, görüşlerini açıklamada tereddüde yer bırakmayacak derecede açık.” E. Herriot, “Onda hayranı olduğum iki harikulade vasıf vardır ki, biri alev gibi parlayan vatan sevgisi, diğer eserine mutlak bir mantık ve vahdet manzarası veren nefse hakimiyettir.” Clausewitz, “Atatürk, yenilmez iradesiyle bütün hayatı boyunca çok nazik durumlarda güçlükleri, hatta çaresizlikleri yenerek milletini selamete ulaştıran, bu yargının gerçekliğini ispat eden nadir komutan ve liderlerin başında gelmektedir.” Bu yabancı kimselerin cümlelerinde, kendisine  layık  görülen  üstün  dehaya  sahip  olduğu  için  SUÇLUDUR!...
“ Ulusumuz çok büyüktür. O, esaret ve aşağılığı kabul etmez. Ben 1919 senesi Mayıs’ında Samsuna çıktığım gün elimde, maddi hiç bir kuvvet yoktu. Yalnız  Türk  Ulusu’nun  asaletinden  doğan  ve  benim  vicdanımı  dolduran  yüksek ve  manevi  bir  kuvvete, bu  Türk  Ulusuna  güvenerek  işe  başladım.” dediği  için  SUÇLUDUR!...
“ Milli mücadeleyi yapan, doğrudan doğruya ulusun kendisidir, ulusun evlatlarıdır. Ulus analarıyla, babalarıyla, hemşireleriyle mücadeleyi kendisine ilke edindi. Ulusal mücadeleyi kedisine ülkü edindi. Ulusal  mücadele  şahsi  hırs  değil, milli  ülkü, milli  izzeti  nefis  hakiki  etken  olmuştur.” dediği  için  SUÇLUDUR!...
“Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinden mahrumiyet, ulusun ve memleketin gerçek manasıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyet demektir. Biz, bunu  temin  etmeden  barış  ve  sükuna  erişeceğimiz  inancında  değiliz.” dediği  için  SUÇLUDUR!...
Türk ulusunun yüksek bir haysiyet ve karaktere sahip olduğuna ve özgür yaşamayı varlığının temel unsuru kabul ettiğine inanan Atatürk, “Türk ulusunun haysiyet ve izzeti nefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan  dolayı, ya  bağımsızlık, ya  ölüm!...” dediği  için  SUÇLUDUR!...

Tüm egemenliğin kaynağının ulusun kendisi olduğuna işaret eden ve  “ Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. Kuvvet birdir ve o ulusundur. Ulus önünde, onun bağımsızlığının temini önünde, onun liyakat, ilerleme ve yenileşmesi önünde her kuvvet, ancak ulusun irade ve emeline uymak suretiyle yaşayabilir. Bütün dünya bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu ulusun başında hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da ulusal egemenliktir. Yalnız  bir  makam  vardır, oda  ulusun  kalbi, vicdanı  ve  mevcudiyetidir.” dediği  için  SUÇLUDUR!...
“ Ulusal  egemenlik  uğrunda  canımı  vermek, benim  için  vicdan  ve  namus  borcu  olsun.” dediği  için  SUÇLUDUR!...
Her  şeyi  Türk  ulusu, onun  yüksek  menfaatleri  için  seferber  etmek  gerektiğini  ve  “ Kendilerine  bir  milletin  talihi  bırakılan  adamlar, ulusun  kuvvet  ve  kudretini  yalnız  ve  ancak  yine  ulusun  hakiki  ve  elde  edilmesi  mümkün  menfaatleri  yolunda  kullanmakla  görevli  olduklarını  bir  an  hatırlarından  çıkarmamalıdırlar.” dediği  için  SUÇLUDUR!...
30 Ağustos Bayramında tebrikleri kabulünde “ Bu zaferi kazanan ben değilim. Bunu asıl, tel örgüleri hiçe sayarak atlayan, savaş meydanında can veren, yaralanan, kendini esirgemeden düşmanın üzerine atılarak Akdeniz yolunu Türk süngülerine açan kahraman askerler kazanmıştır. Ne yazık ki, onların her birinin adını Kocatepe’nin sırtlarına yazmak mümkün değildir. Fakat  hepsinin  ortak  bir  adı  vardır: Türk  Askeri!... Tebriklerinizi  onların  adına  kabul  ediyorum!...” dediği  için  SUÇLUDUR!...
“ Benim  naçiz  vücudum  bir gün  elbet  toprak  olacaktır, fakat  Türkiye  Cumhuriyeti  ilelebet  yaşayacaktır.”sözünü  söylediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Muasır medeniyet seviyesine ulaşılmasını Türk ulusundan isteyen, medeniyetin ufkunda Türk ulusunun, bir güneş gibi parlamasını  yüreğinin her zerresinde duyan ve “Medeni olmayan insanlar, medeni  olanların  ayakları  altında  kalmaya  mahkumdur.” diyen  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Hep ulus dedi, hep ulusun sesi ve kudreti dedi, hep ulusuna güvendi ve  “ Ulusun uyanıklığına, ulusun ilerleme ve gelişme kabiliyetine güvenerek, ulusunun azminden asla şüphe etmeyerek Cumhuriyetin bütün gereklerini yapacağız. Birçok güçlükler ve engeller karşısında bulunduğumuzu biliyoruz. Bunların hepsini tetkik ile azim ve iman ile ve ulus aşkının sarsılmaz kuvvetiyle birer birer çözüp sonuçlandıracağız. O ulus aşkı ki, her şeye rağmen sinemizde sönmez bir kuvvet, dayanıklılık ve ateş kaynağıdır.” dediği için  SUÇLUDUR!...

Medeni hukukta, aile hukukunda takip edeceğimiz yol ancak medeniyet yolu olacaktır. Hukukta idare-i maslahat ve hurafelere bağlılık, milleti uyanmaktan alı koyan en ağır bir kâbustur. Türk milleti, üzerinde kabus  bulundurmaz.” dediği  için  SUÇLUDUR!...
Türk kadınına medeni tüm hakların verilmesini, onların toplumun en önünde yürümesini istediği, her işte ve oluşta erkekle omuz omuza olmasını çok önemsediği ve “ Daha endişesiz ve korkusuzca, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır. Büyük Türk kadınını çalışmamızda ortak  yapmak, hayatımızı onunla birlikte  yürütmek, Türk  kadınını  ilmi, ahlaki, sosyal, ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve koruyucusu  yapmak  yoludur.” dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Ulusun hakiki kurtuluşunu eğitimde gördüğünü söyleyen, ulusun hür ve bağımsız olmasını eğitimde gören, insan cemiyetinin en fedakâr ve saygıdeğer unsurları olarak öğretmenleri işaret eden ve “Büyük ve asil milletimizin insan gücü üstündeki savaşma ve fedakârlıkları ile kazanılan zaferler pek parlak olmakla beraber, bizi henüz gerçek mutluluk ve kurtuluşa eriştirememiştir. Bu zaferlerin değerli sonuçlarını tamamen toplamak, birçok kan ve can karşılığında elde ettiğimiz milli istiklal ve hakimiyetimizi her türlü saldırıdan korumak için aynı emek, aynı kararlı davranış ve fedakar hisle daha çok, pek çok çalışmaya ihtiyaç vardır. Memleketi ilim, kültür, iktisat ve bayındırlık sahasında da yükseltmek, milletimizin her hususta pek sevimli olan kabiliyetlerini geliştirmek, gelecek nesillere sağlam, değişmez ve olumlu karakter vermek lazımdır. Bu kutsal amaçları elde etmek için savaşan aydın kuvvetlerin arasında öğretmenler en mühim ve nazik yeri almaktadır.” diyen,  Atatürk  bu  söylemlerinden  dolayı  SUÇLUDUR!...
Halkımızın, yüksek karaktere, asil bir ruha sahip bulunduğuna inandığı ve gençlerin böyle bir halka hizmet etmekte güvenilir olması gerektiğine işaret ettiği ve “Bizim halkımız çok temiz kalpli, çok asil ruhlu, ilerlemeye çok kabiliyetli bir halktır. Bu halk eğer bir defa karşısındaki kimselerin samimiyetle kendilerine hizmet ettiklerine inanırsa her türlü hareketi derhal kabule hazırdır. Bunun  için  gençlerin  her şeyden  evvel  ulusa  güven  vermesi  lazımdır.” dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Her ulusal konuda, ruhunun derinliklerinden gelen ve tüm benliğimizi saran sözleriyle bize yol gösterdiği için ve de “Kültür işlerimiz üzerine, ulusça gönüllerimizin titrediğini bilirsiniz. Bu işlerin başında da Türk tarihini, doğru temellerin üstüne kurmak; öz Türk diline, değeri olan genişliği vermek için candan çalışmakta olduğunu söyleyelim. Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet teşkilatımızın dikkatli, alakalı olmasını ister. Milli şuurun  ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda  çalışmaya mecburuz.” diye ulusal bir düşünceyi ortaya koyduğu için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...

Büyük devletler kuran ecdadımız büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
Ben  fani  bir  insanım, bir  gün  öleceğim, büyüklüğüne  ve  üstün  kabiliyetlerine  inandığım  Türk  Ulusu’nun  gerçek  tarihinin  yazılmasını  sağlığımda  görmek  istiyorum.” dediği için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Türk Ulusu’nun geleceğini ve Cumhuriyeti, yüksek karakter ve meziyetlere sahip olarak gördüğü Türk Gençliği’ne emanet ettiği ve  “Gençler! Vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır. Her şeye rağmen muhakkak bir nura doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız, aziz memleket ve ulusum hakkındaki sonsuz sevgim değil, bu günün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdür.
Gençler için vatani işlerde ölmek söz konusu olabilir. Lakin korkmak asla!
Gençler! Cesaretimizi takviye ve devam ettiren sizsiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaksınız.
Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti  biz  kurduk, onu  yükseltecek  ve  devam  ettirecek  sizsiniz.” dediği   için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Tüm varlığını ulusuna adadığı ve her şeyini Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve ulusuna feda ettiği için ve “Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir. Türk! Öğün. Çalış. Güven. Türk ulusu büyük bir arslandır. Biz hepimiz onun tüyleri arasına sıkışmış ve sığınmış göz ile görünmez küçük varlıklarız. O arslanın büyüklük hareketleri ve hamleleri ise inkılâp hareketleri ve hamleleridir. Bu arslanı tahrik edebilmek... işte bizim için iftihar edilebilecek rol budur.
Bu dünyada göçecek, Türk Ulusuna veda edeceklerin çocuklarına, kendinden sonra yaşayacaklara, son sözü bu olmalıdır: Benim Türk ulusuna, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.
Bu sözler bir ferdin değil, Bir Türk Ulusu duygusunun ifadesidir. Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Ulusunun nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedi olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.” “Düşman adım adım her tarafı işgal ederek Ankara’ya kadar gelecek olursa, ben bir elime silahımı bir elime de Türk Bayrağını alıp Elma Dağı’na çıkacağım. Burada tek başıma, son kurşunuma kadar düşmanla çarpışacağım. Sonra da bu mukaddes bayrağı göğsüme sarıp şehit olacağım. Bu bayrak kanımı sindire sindire emerken, ben de milletim uğruna hayata veda edeceğim. Huzurunuzda buna ant  içiyorum.”dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...   

Benim için en büyük korunma noktası ve şefaat kaynağı ulusumun sinesidir. Bu  ulus, kılı  kıpırdamadan  dava  uğruna  ve  benim  uğruma, canını  vermeye  hazır  olmasaydı, ben  hiçbir  şey  yapamazdım.” dediği  ve  Türk  ulusunun  bu  yüksek  vatan  sevgisini  ortaya  koyduğu  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Laiklik ilkesiyle dinimizi dünya işleri içinden çekip çıkardığı ve layık olduğu yere oturttuğu ve “Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın menfaatine uygundur, biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslâm’ın menfaatine uygunsa bize sormayın. O şey dinidir. Eğer  bizim  dinimiz  aklın, mantığın  uyduğu  bir  din  olmasaydı  mükemmel  olmasaydı, son  din  olmazdı.”dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Uğruna ömrünü verdiği ulusuna hiçbir zaman yalana, hayale ve gerçek dışılığa başvurmadan gecesini gündüzüne katarak çalıştığı ve “Yemin mukaddes bir sözleşme demektir. Namus sahibi olan bir kimse verdiği sözden dönemez. Asla hatırdan çıkarmamalısınız: Bizim en büyük kuvvetimizi, bugün de, yarın da dürüst, açık bir siyaset ve sözlerimize bağlılık teşkil edecektir. Mesuliyet yükü her şeyden, ölümden de ağırdır. Hakikati konuşmaktan korkmayınız.” dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Ulusal iradeye, ulusa hizmet etmeye ve onun hizmetkârı olmaya hayatı boyunca özen gösterdiği için ve  “Ulusa efendilik yoktur. Hizmet etme vardır. Bu ulusa hizmet eden, onun efendisi olur. Benim istediğim sadece memleket işlerinin Büyük Millet Meclisinde, Türk Ulusu’nun gözü önünde açıkça konuşulmayacak hiçbir işi yoktur. Memleket, dayanışma isteyen bir birliğe muhtaçtır. Alelâde politikacılıkla ulusu parçalamak  hıyanettir.” dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Ulusun bireylerinin kabiliyetine öyle inanıyordu ki, bu ulusun her ferdinin ekonomik kalkınmada üzerine düşen sorumluluğu yerine getireceğinde asla şüphesi olmadığı için ve “Ekonomik kalkınma, Türkiye’nin hür, bağımsız, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir. Türkiye bu kalkınmada, iki büyük kuvvet dizisine dayanmaktadır. Toprağın iklimleri, zenginlikleri ve başlı başına bir servet olan coğrafi vaziyeti ve bir de Türk Ulusunun silah kadar, makine de tutmaya yaraşan kudretli eli ve ulusal olduğuna inandığı işlerde ve zamanlarda, tarihin akışını değiştirir kahramanlıkla beliren, yüksek sosyal benlik duygusu. Yeni Türkiye Devleti, temellerini süngü ile değil, süngünün de dayandığı ekonomi ile kurulacaktır. Yeni Türkiye Devleti cihangir bir devlet olmayacaktır. Fakat yeni Türkiye Devleti, bir ekonomi devleti olacaktır.” dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...

Her alanda tam bağımsız olmayı Türk Ulusunun asla vazgeçilemez özelliği olarak kabul eden ve bu ulusa da bunun yakışacağına inanan ve “Bugünkü savaşlarımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın bütünlüğü ise ancak mali bağımsızlıkla mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olursa, o devletin bütün hayati kuruluşlarında bağımsızlık felce uğramıştır. Çünkü her devlet organı ancak mali kuvvetle yaşar. Mali bağımsızlığın korunması için ilk şart, bütçenin ekonomik bünye ile orantılı ve denk olmasıdır. Bundan ötürü devlet bünyesini yaşatmak için dışarıya müraacat etmeksizin memleketin gelir kaynaklarıyla idareyi temin ve çare tedbirlerini bulmak lazım ve mümkündür. Azami  tasarruf  ulusal  özelliğimiz  olmalıdır.”diyen  Atatürk, bu  söyleminden  dolayı  SUÇLUDUR!...
Ulusal ve uluslar arası barışı temel prensip olarak kabul ettiği, huzur ve mutluluğun bu temel prensipten geçtiğine işaret ettiği ve “Türkiye’nin güvenliğini gaye tutan, hiçbir ulusun aleyhinde olmayan bir barış istikameti bizim daima prensibimiz olacaktır. Türkiye Cumhuriyetinin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta barış, dünyada barış gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve ilerlemesinde en esaslı etken olsa gerektir. Buna elimizden geldiği kadar hizmet etmiş ve etmekte bulunmuş olmak bizim için övünülecek bir harekettir. Yurtta  barış, dünyada  barış  için  çalışıyoruz.”dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Fransız Büyükelçisine sohbet esnasında, “Ben toprak büyütme isteklisi değilim. Barış bozma alışkanlığım yoktur. Ancak anlaşmaya dayanan hakkımızın isteyicisiyim. Onu alamazsam edemem. Büyük Millet Meclisi kürsüsünden ulusuma söz verdim: Hatay’ı alacağım... Ulusum, benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem onun huzuruna çıkamam. Yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilemem. Yenilirsem bir dakika yaşayamam. Bunu  bilerek  ve  sözümü  mutlaka  yerine  getireceğimi düşünerek benim dostluğumu lütfen bildiriniz ve doğrulayınız Ekselans...”dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Ulusu için çok sevdiği askerlik mesleğinden ayrılıp sine-i millete dönen ve onların içinde bir fert olarak ulusal mücadeleyi başlattığı için ve  “Ulus ve memleketin sayesinde kazanılan rütbe ve refahın bir ehemmiyeti, bir kutsallığı vardır. Biz bunlardan ancak yine bu aziz ulus ve memlekete borçlu olduğumuz son bir namus vazifesini yapmak için ayrıldık. Ulusun kendi hayatını kurtarmak, kendi meşru hakkını müdafaa etmek için çıkardığı sese iştirak etmek her kendini bilen vatandaşın vazifesidir. Eğer bu ulus, bu memleket parçalanacak olursa umumi şerefsizliğin yıkıntısı altında şunun bunun kişisel şerefi de parça parça olur. Biz, o umumi şerefi kurtarabilmek için harekete geçen ulusa ruhumuzla iştirak ettik. İştirakimize  mani  olabilecek  şahsi  rütbeleri, mevkileri de  umumi  şerefi  kurtarmağa  yönelmiş  bir  gaye  uğruna  feda  ettik.”dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Ulusun bağımsızlığı uğruna her türlü mevki ve makamı elinin tersiyle ittiği için ve “Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben ulusumun ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. Çocukluğumdan bu güne kadar ailevi, hususi ve resmi hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence, bir ulusa şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple ulusal bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Ulus ve memleketin menfaatleri gerektirdiği taktirde insanlığı teşkil eden uluslardan her biriyle medeniyet gereği olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle  takdir  ederim. Ancak  benim  ulusumu  esir  etmek  isteyen  herhangi  bir  ulusun da  bu  arzusundan  vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım.”dediği için ATATÜRK  SUÇLUDUR!... 

En büyük vatansever ve milliyetperver olarak tüm varlığını Türk Ulusu’nun refahı, mutluluğu ve bağımsızlığı uğruna vermesinden dolayı ve “Her zaman tekrar mecburiyetinde kalıyor ve tekrarı da faydalı görüyorum ki, eğer ben herhangi bir teşebbüste ön ayak olmuşsam bu hizmet ve teşebbüsün temel kaynağı saygılar ve sevgilerle bağlı olduğum, bundan sonra da saygı ve sevgiyle mutluluk ve refahına varlığımı, hayatımı vereceğim aziz ulusuma dayanmaktadır. Bir ulusa güzel şeyler düşünen insanlar, fevkalade işler yapmağa kabiliyetli kahramanlar bulunabilir, ama öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar. Ben, ulusumun duygu ve düşüncelerini yakından tanımaktan, aziz ulusumda gördüğüm kabiliyet ve ihtiyacı belirtmekten başka bir şey yapmadım. Onun bu kabiliyet ve duygularını sezip tanımakla övünüyorum. Ulusumdaki bugünkü zaferleri doğrulayabilecek özelliği görmüş olmak... Bütün  bahtiyarlığım, işte  bundan  ibarettir.”dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Türk Ulusu’nun düşünce yapısının çağdaş, bilim ve teknoloji temeline oturtmayı en büyük ideallerinden biri olarak gördüğü ve “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görüşü ile uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. İnkılâpların ana ilkesi budur. Bu gerçeği kabul etmeyen zihniyetleri darmadağın etmek zaruridir, şimdiye kadar ulusun beyinlerini paslandıran, uyuşturan, bu anlayışta bulunanlar olmuştur. Her halde anlayışlarda var olan uydurma ve boş fikirler tamamen çıkarılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça beyine gerçeğin nurlarını sokmak imkansızdır.” diyen  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Tüm dünya uluslarının mutluluk ve huzur içinde yaşamasını istediği, yurtta ve dünyada barışı işaret ettiği, kendi ulusu için dilediklerini, başka uluslar için de dilediğinden ve de, “İnsan mensup olduğu ulusun varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya uluslarının huzur ve refahını düşünmeli ve kendi ulusunun mutluluğuna ne kadar kıymet veriyorsa, bütün dünya uluslarının mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki, bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü, dünya uluslarının mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya ulusları arasında huzur, anlaşma ve iyi geçim olmazsa, bir ulus kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan yoksundur. Onun için ben, sevdiklerime, şunu tavsiye ederim:
Ulusları yönetenler doğal olarak öncelikle kendi ulusunun varlığı ve mutluluğunun gerçekleştiricisi olmak isterler. Fakat aynı zamanda bütün uluslar için aynı şeyi istemek lazımdır. Bunun için insanlığın hepsini bir vücut ve bir ulusu, bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir... İşte bu düşünüş, insanları, ulusları ve hükümetleri bencillikten kurtarır. Bencillik kişisel olsun, ulusal olsun, daima kötü olarak kabul edilmelidir.” dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Bir ulusun namuslu ellerle yönetilmesinin temelinin okullarda ve eğitimle atıldığına, her türlü ulusal hizmet ve vazifelerin yapılmasında sağlanacak bilgilerin okulda ve eğitim yoluyla mümkün olacağına inandığı ve “Okullar, genç beyinlere, insanlığa hizmeti, ulus ve memlekete sevgiyi, şerefi, bağımsızlığı öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için takip edilmesi en uygun olan, en güvenli yolu belletir... Memleket ve ulusu kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları lazımdır. Bunu sağlayan okuldur. İlim ve fen teşebbüslerinin faaliyet merkezleri okuldur. Ayrıca Türk Devletinin dinamik ideallerini Türk gençliğinin beyninde ve Türk Ulusu’nun bilincinde daima canlı bir halde tutmak, üniversitelerimize ve yüksek okullarımıza düşen başlıca vazifedir.
Türkiye’nin eğitim ve öğretim politikasının her derecesini, tam bir netlik ve hiçbir tereddüde yer vermeyen açıklık ile ifade etmek ve uygulamak lazımdır. Bu  politika  tam  anlamıyla  ulusal  bir  nitelikte  görülebilir.”dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
“Ulusal eğitimimizin temel ilkelerinden biri, eğitimimizin ulusal olmasıdır” diyor, Atatürk. “Türk ulusal kültür düzeyini çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarılmasında, başlıca amacının milli eğitimi her yönüyle ulusal niteliklere sahip kılmaktır. Türk Ulusu’na gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü ilminden, buluşlarından, ilerlemelerinden istifade ile bunları benimseyip kullanmalı, ancak, asıl temel kendi içimizden çıkarılmalıdır. Türk Ulusu’nu başarıya götürecek güçte ve nitelikte olmasını öngördüğü eğitim sistemi, ulusal olmalıdır. Eğitim sisteminin ulusal nitelikte olması; Türk Devleti’nin dayandığı tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik esaslarına, Türk benliğine ve Türk Devleti’nin devlet hayatı, fikir hayatı ve ekonomik hayattaki bütün müesseseleri ile uyacağı ve uygulayacağı Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılâpçılık ilkelerini benimseyip uygulamasından gelir. Gerçekte ulusal niteliklerin Türk gençliğinin beyninde ve Türk Ulusu’nun bilincinde daima canlı tutularak uygulamalarını sağlayacak ulusal eğitim sistemidir. Eğitim sistemini  bu  ilkelerin  tümünü  birlikte  ve  birliğini  kollayarak  uygulamalarını  sağlayarak, Türk  Ulusu’nun  ihtiyacı  olan  fikren  ve  bedenen  güçlü  nesiller  yetişmesi, Türk  Devletinin  geleceği  için  güvencesidir...” diyerek  bu  yüce  duyguların  eğitimin  temel  harcı  olarak  işaret  ettiği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Kadın-erkek demeden tüm fertlerimizin eşit esaslar çerçevesinde eğitilmeleri, kız ve erkek çocuklarımızın aynı şekilde ve eşit olarak öğrenim görmelerini, böylece oluşturulan eğitim ve öğretim birliğinin, tüm Türk ulusunun ilmi olmasını sağlayacağına yürekten inanan ve “Bir toplum, bir ulus, erkek kadın denilen iki cins insandan oluşur. Mümkün müdür ki, bir kitlenin bir parçasını ilerletelim. Diğerini görmemezlikten gelelim de kitlenin tümü ilerlemeye imkân bulabilsin? Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok, ilerleme adımları dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve ilerleme ve yenileşme sahasına birlikte kesin aşamalar yaptırmak lazımdır. Böyle  olursa, inkılap  başarılı  olur.”dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Gerçek disiplinin; öğrendiğini benimseyen, uygulayan, yapıcı ve yaratıcı, ulusal şuura sahip, güven duyan kimselerle sağlanacağına ve eğitimde gerçek başarının öğretmenin kıymetinden, yeteneğinden ve üstün vazife şuurundan geçeceğine inanan ve “Öğretmen; yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakârlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir... Biliyorsunuz ki, görüşlerin, programların kesin ve açık olması çok önemli olmakla birlikte, etkili ve verimli olabilmesi, anlayışlı ve fedakâr öğretmenlerce, okullarımızda çok büyük bir özen ve istekle uygulanmasına bağlıdır... İşte, bu özellikle sizden rica edeceğim şey budur. Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır... Hiçbir  zaman  hatırlarınızdan  çıkmasın ki, Cumhuriyet  sizden  fikri  hür, vicdanı  hür, irfanı nesiller  ister.”diyerek  öğretmen  ve  eğitimcilere  hitabettiği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...

Ulusal kültürün ve çağdaş medeniyetin en tabii ve vazgeçilmez hakkı olduğuna, ulusal kültürün maddi ve manevi etkenlerini bir arada devamlı geliştirmek ve çağdaş uygarlık düzeyinin üzerinde tutmayı temel amaçları arasında kabul ettiği, buna yürekten inandığı için ve “Türk ulusuna çok yaraşan yüksek ideal, onu, insanlığa hakiki huzurun temini yolunda kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta başarılı kılmaktadır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni niteliği ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Medeniyetin yolunda yürümek ve başarılı olmak hayatın şartıdır. Bu yol üzerinde duraksayanlar veyahut bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak cahilliği ve tedbirsizliğinde bulunanlar, medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya mahkumdurlar. Medeniyet yolunda başarı, yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, ekonomik hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Medeniyetin coşkun seli karşısında direnmek boşunadır ve o gafil ve o itaatsizlere karşı çok amansızdır. Dağları delen, göklere uçan, göze görünmeyen zerrelerden yıldızlara kadar her şeyi gören, aydınlatan, inceleyen medeniyetin kudret ve yüceliği karşısında çağdışı kalmış zihniyetlerle, ilkel, boş inançlarla yürümeye çalışan uluslar yok olmaya veya hiç olmazsa esir olmaya, aşağılanmaya mahkumdurlar. Asıl  uğraşmaya  mecbur  olduğumuz  şey, analarımızın  ve  atalarımızın  oldukları  gibi, yüksek  kültürde  ve  yüksek  fazilette  dünya  birinciliğini  tutmaktır.”dediği  için ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Kişi hak ve özgürlüklerine en üstün değeri veren, kişi ve toplum ilişkilerinin özünde bu üstün değerin önemine işaret eden, dolayısıyla toplumumuzda en üstün değere sahip olması gerekenin Türk kadını olduğuna inanan, toplumumuzda kadının yerinin yüksek ve şerefli olduğuna dikkat çeken Atatürk, “Şuna inanmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir. Türkiye Cumhuriyetinde kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en saygın yerde, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır. Kadınlarımızın her millette olduğu gibi, bizim milletimiz içinde ne kadar yüksek önemi olduğunu söylemeye lüzum yoktur. Daha esenlikle, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır. Bu yol, büyük Türk kadınını çalışmamıza ortak yapmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmi, ahlaki, sosyal, ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekleyicisi yapmak yoludur. Dünyada hiçbir ulusun kadını, ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, ulusumu  kurtuluşa  ve  zafere  götürmekte  Anadolu  kadını  kadar  gayret  gösterdim  diyemez.”dediği için ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Gençliğe hitabında, Türk gençliğine nelere dikkat etmesi ve gerektiği zaman nasıl davranması icap edeceğine önemle işaret ettiği, Türk gençliğini; ahlaklı, kültürlü, memleket sorunları ile ilgili, ulusal karakteri  temsil  eden, çalışkan  ve  vatansever  bir  gençlik  olarak  gördüğü  için  ve  “Ulusun  bağrında  temiz  bir  nesil  yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkamda kalmayacaktır. Türk çocuğu, çok zekisin, bu belli; fakat, zekanı unut, daima çalışkan ol. Denilebilir ki, hiçbir şeye muhtaç değiliz. Yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır: çalışkan olmak.”dediği için, ayrıca gençlerden isteği olan “Almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaksınız. Siz, genç arkadaşlar, yorulmadan beni takibe söz vermişsiniz. İşte ben, özellikle bu sözden çok duygulandım. Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey, yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakika da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk, her insan, her canlı için doğal bir durumdur. Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk  gençliği  gayeye, bizim  yüksek  idealimize  durmadan, yorulmadan  yürüyecektir.”diyerek Türk Gençliği’ne  yürüyecekleri  ve  izleyecekleri  yolu  gösterdiği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Dini lüzumlu bir müessese olarak gören, dinsiz milletlerin devamına imkân olmayacağına, dinin kul ile Allah arasındaki bir bağlılık olduğuna özellikle işaret ettiği için ve “Bizim dinimiz için herkesin elinde bir değer ölçüsü vardır. Bu değer ölçüsü ile herhangi bir şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın menfaatine uygundur, biliniz ki, o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatlerine, İslâm’ın menfaatine uygunsa bize sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı, son din olmazdı. Türkiye Cumhuriyeti’nde her yetişkin, dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli dinin merasimi de serbesttir. Yani, ibadet hürriyeti vardır. Tabiatıyla ibadetler, güvenlik ve genel adaba aykırı olamaz, siyasi gösteri şeklinde de yapılamaz. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu  faziletleri  hiçbir  kuvvet, milletimizin  kalp  ve  vicdanından  çekip  alamamıştır  ve  alamaz.”dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...

Atatürk; ekonomik kalkınmada tam istihdamın, hızlı ve dengeli sermaye birikiminin, dış ödeme dengesinin, dengeli gelir dağılımının, enflasyonsuz yüksek bir büyüme hızının, dengeli bir bölgesel kalkınmanın, özel girişim işletmelerini geliştirmenin, hızlı teknolojik gelişmenin sağlanmasını özenle ve özellikle işaret ettiği için SUÇLUDUR!...
Atatürk suçludur çünkü, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Türk ulusunun idaresinde ve korumasında ulusal birlik, ulusal kültür en yüksekte göz diktiğimiz hedeftir. Ulusal kültürün her çağda açılarak yükselmesini Türkiye Cumhuriyetinin temel dileği olarak sağlayacağız. Ulusal kültürümüzü çağdaş kültür seviyesinin üstüne çıkaracağız. Çağdaş demokraside ferdi hürriyeti düşünürken her ferdin ve nihayet bütün ulusun ortak çıkarı ve devlet varlığı göz önünde bulundurulmalıdır. Memleketin ve inkılâbın içerden ve dışardan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve Cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması lazımdır... Aynı cinsten olan kuvvetler ortak amaç yolunda birleşmelidir. Bir yurdun en değerli varlığı yurttaşlar arasında ulusal birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve kabiliyetlerinin olgunluğudur.” Diyerek çağdaş, aydınlık, ulusal birlik ve çalışkanlığı hedefleyen yolu göstermektedir.
Türk Ulusu’nun en büyük özelliğinin hür ve bağımsız olarak yaşamak olduğuna inanan ve “Türk Ulusu, yüzyıllardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklali yaşamak için şart saymış bir kavmin kahraman evlatlarından ibarettir. Bu ulus, istiklalsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir ulus, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık olamaz. Hürriyet ve istiklal
benim karakterimdir. Ben  ulusumun en büyük ve ecdadımın  en  kıymetli  mirası  olan, istiklal  aşkı  ile  dolu  bir  adamım.”diye  haykıran  Atatürk  bu  söylemlerinden  dolayı  SUÇLUDUR!...
Dünyanın hiç bir liderinde mevcut olmayan vatan ve ulus sevgisini, içinde sönmeyen bir meşale gibi yüreğinde ve beyninde son nefesini verdiği ana kadar taşıdığı için ve “Ulus sevgisi kadar büyük mükâfat yoktur. İstiklal harbinde benim de ulusuma ettiğim birtakım hizmetler olmuştur. Fakat, bunlardan hiçbirini kendime mal etmedim. Yapılanın hepsi ulusun eseridir, derim; aranacak olursa, doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyetler kurmuş bir ırkın ve ulusun çocukları olduğumuzu ispat etmek için, yapmamız lazım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri sürmeliyiz; bu güne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. İlmi çalışmalar da bunlar arasındadır. Beni  seven  arkadaşlarıma  tavsiyem  şudur: Şahsınız  için  değil, fakat  mensup  olduğumuz  ulus  için  elbirliği  ile  çalışalım, çalışmaların  en  yükseği  budur.”dediği  için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
Asırlar  boyu  hür  ve  bağımsız  olarak  yaşamış, ancak  Mondros  ve  Sevr  Antlaşmalarıyla  her  türlü  hakkı  ve  hukuku  elinden  alınmış  olan  bu  büyük  ulusun  önüne  düşerek  ya  istiklal, ya  ölüm  parolasıyla  yola  çıkıp  Kurtuluş  Destanı  yaratan  Atatürk, yıkılan  Osmanlı  İmparatorluğu’nun  külleri  içinden  modern, demokratik, laik  ve  çağdaş  Türkiye  Cumhuriyeti’ni  kurduğu, ulusal  egemenliği  ulusunun  eline  verdiği  için  SUÇLUDUR!...
“Esas Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne  kadar  zengin  ve  refaha  kavuşturulmuş  olursa  olsun  bağımsızlıktan  mahrum  bir  millet, medeni  insanlık  karşısında  uşak  olmak  mevkiinden  yüksek  bir  muameleye  layık  olamaz.”gibi  yüce  bir  duyguyu  içinde  taşıdığı   için  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
“Ben, yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evladı olarak kalmalıyım. Bu sebep milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettiği taktirde, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereği olan dostluk, siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle taktir ederim. Ancak benim  milletimi  esir  etmek  isteyen  herhangi  bir  milletin de  bu  arzusundan  sarfınazar  edinceye  kadar  amansız  düşmanıyım.”dediği  için  

ATATÜRK  SUÇLUDUR!...
“Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden rahat yaşama yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra  hürriyetlerini ve daha sonra da istiklallerini kaybetmeye  mahkumdurlar.” söylemlerinden  dolayı  yüce  ATATÜRK  SUÇLUDUR!...


TÜM VARLIĞIMIZLA
BU SUÇLUNUN 

İZİNDEYİZ, 
YOLUNDAYIZ.
BU SUÇLARI
EBEDİYEN İŞLEMEYE
ULUS OLARAK 
DEVAM EDECEĞİZ.

Bu Suçlu Adam İçin Bakınız Ne Diyorlar?...
Şeklen güzel ve çehresi çok mânalı olan Atatürk, psikoloji bakımından bariz vasfını, hür ve müstakil bir karakterde oluşunda gösterir. Çocukluğundan ölümü anına kadar bu istiklâl meylini bir an terk etmemiştir. Bu itibarla müstakil Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunda, kurucusunun şahsi karakterine Türk Milleti’nin minneti ve borcu büyüktür. Pek çok fertlerde İstiklâl meyli, onları bencil ve çekingen yaptığı, hatta münzevi bir hayata sürüklediği halde Atatürk’ün diğer bir vasfı olan cemiyet ve kalabalık sevgisi; kendisini halkçı, milliyetçi ve insaniyetçi yapmıştır. Türk oluşunu ve Türk cemiyetine bütün mazisi, hali ve istikbaliyle bağlanışını kendisi için büyük bir saadet kaynağı bilmesi; bu duygunun zeval bulmaz bir eseridir. Atatürk’ün bütün müstakbel Türk nesillerine kalacak en kuvvetli nasihat ve vasiyeti şu sözde toplanır:
“Ne mutlu Türk’üm diyene!...”
Atatürk, Türklerin milli kahramanıdır. Omuzlarında taşıdığı askerlik işaretlerinin en küçük rütbesinden başlayarak ve derece derece baş olup yükselerek, Trablusgarp’ta, İstanbul’un kapısı Çanakkale’de, Filistin ve Doğu cephelerinde, nihayet kendisinin önderi olduğu İstiklâl Mücadelesi’nde, daima muzaffer bir kumandan sıfatıyla düşmanla dövüşmüştür. Atatürk, küçük rütbeli subaylığından başlayarak Türk ordularının Başkumandanlığında bulunduğu zamanlar dahil olmak üzere, bütün askerlik hayatında daima komuta ettiği kuvvetleri başarıya götürecek ihtimallerin en kesinini, her tehlikeyi göze alarak ve her şeye rağmen ihtiyar etmekte tereddüt etmemiştir. Başkaları için başarısızlıklar doğuracağı zannını veren bu cüretli kararlara teşebbüste çok kere en büyük mesuliyeti tek başına üzerine almaktan çekinmemiştir. Fakat bunda harikulâde bir cesaretle, itinalı bir düşme, hesaplama ve ihtiyatın hissesi büyüktür. O’nun askerlik dehâsı bu iki zıt kabiliyeti birleştirmesindendir.
Kahramanlığını, şahsi ihtiraslardan kurtaran sıfatı ise, vatanseverliğidir. En büyük hizmetler ve gayretlerle haklı olarak kazanmış olduğu rütbeleri söküp bir “ferd-i millet” sıfatıyla İstiklâl Mücadelesine girişmesi; ondaki vatan ve millet sevgisinin üstünlüğü, bu uğurda fedâ etmeyeceği hiçbir şeyin bulunmadığını ispat etmiştir. Hayatının son yıllarında Hatay meselesinde aldığı iradeli ve hareketli durum, bu vasfın onda ölümüne kadar devam ettiğini gösterir.
Onun kahramanlığını ve yurtseverliğini, yalnız muharebe meydanlarında değil, millet kürsülerinde de gördük. En sıkıntılı ve çapraşık zamanlarda halk arasına karışmaktan çekinmeyen, millet kürsüsüne atılmaktan kendini alamayan Atatürk; hareketleri kadar sözleri ile de, Türk tarihinin şerefli kahramanlarından biri olmuştur.
Atatürk en geniş manasında bir cemiyet değiştirici, islâhatçı ve inkılâpçıdır. Gerçekçi bir görüş ve düşünüş kudretine gereği gibi sahip olan Atatürk; içinde çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği Osmanlı Cemiyeti’nin ne olduğunu çok iyi görmüştür. Müstakil Türkiye Devleti’nin kuruluşundan sonra medeniyette ilerlememize asırlarca engel olan bu kurumlar ve kıymetlere, ruhundaki engin mücadele kudret ile taarruz etmiştir. Saltanatın ilgası, hilâfetin kaldırılması, medeni kanunun kabulü, medrese ve tekkelerin kapatılması, harf inkılâbı, serpuş değişmesi ve kisve meselesi, kadın erkek eşitliği; içine girdiğimiz büyük reform hareketlerinin birer önemli ve ünlü safhasıdır. Teferruatı üstünde durulmayarak esasiyle mütalâ edilmesi gereken, milli dil ve milli tarih hareketleri ise “Yeniden doğma” Renaisance hareketlerimizin başlangıç safhalarıdır. Milli karakterimizi daima mahfuz tutarak Garplı bir cemiyet olmamızda toplanan bu inkılâpçılık ruhunun ülküsü; Atatürk’ün vicdan ve idrâkında şu düsturla kendisini ifade etmiştir.

“Cumhuriyetimizi muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.”
Atatürk, bütün bu vasıfları ve hareketleri ile ülküsünü gerçekleştirme yolunda dünya tarihinde benzeri nadir görülebilen diplomatlardan biri olmuştur. Ondaki inandırma kuvveti, şahsiyetinin çekici tesiri, yalnız dostlarını değil, düşmanlarını bile, kendine hayran etmesinde, hattâ bağlıyabilmesinde açık olarak görülür. Karar aldıktan sonraki hareketlerinde iradeli ve azimli görünüşüne rağmen neticeyi elde etmekte gösterdiği zekâ intibak kabiliyeti, onun diplomatlıktaki başarısının ve üstünlüğünün delilidir. Muharebede maharetli bir komutanın taktiklerini, Atatürk’ün dış ve iç siyaset meselelerini halletmesinde bütün inceliğiyle görmemek kabil değildir. Bu mücadeleci ve harp meydanlarının döğüşçü insanından “Yurtta sulh, cihanda sulh…” düsturunu işitebilmek için, onun ruhuna ne kadar asil ve anlayışlı bir duygu, zakâsında ne kadar uzağı gören bir kudret bulunmalıdır?
Atatürk her şeyiyle büyük bir insandı. Tarih onu, Türk Milleti’nin en ünlü evlâtlarından ve insanlığın en haklı şereflerinden biri sayacaktır.
İslam Ansiklopedisi, “Atatürk Özel Sayısı”

YORUM VE KATKILAR: 
Sayın Mustafa Nevruz SINACI Bey,

Sayın Fethi BOLAYIR Bey, kıymetli bir ögretmen arkadasımız.

Ben de Emekli ögretmenim.Cumhuriyet, zorlu dönemlerden gecerek buraya geldi.

Kıymetli siyasetci, Inönüyü elestirebiliriz. Bugün TC yi savasa soksaydı, belki TC cok  farklı yerde olacaktı.  Biz bir Japonya, Kore degiliz, Cin hic degiliz. Her zaman icerden ve dısardan engelleniyoruz. Gazi Mustafa Kemal, halkın kanını emen sahte din tacirlerinden TC yi korumak istemistir. Sadece, calısmadan, halkın manevi degerlerini sömüren bir sınıf ,her alanda  hakim olmak istemektedir. 
Bu gün (20 Ocak 2012, Cuma) Kocatepe Camiinden cıkıyorum. Bir genc, Kent otelde, hak toplantısı var dedi.,

Vakit Gazetesinin düzenledigi bir tasavvuf toplantısının reklamı yapıyor. Yani biz hak sahibi degilizde sen bizi hakka mı cagırıyorsun dedim. Canım sen ibadet yaptın simdi sizi baska bir hak yolculuguna cagırıyoruz dedi.

Düsünün bir kere 150 bin din görevlisi var. 100.000 e yakın cami var, yetmiyormus gib, insanlar baska, dini gruplara gidiyor. Niye diyanetin, gazaetesi, radyosu, televizyonu, internet yayıncılıgı yok? Niye Camilerde, kadınlara, genclere ve erkeklere Islami bilgi veren programlar yok?

Niye, Cuma vaizleri bir TV programından yayınlanmıyor. Niye ülkede cesit cesit dini gruplar olsun? Belki kızacaksınız, ne gerek var diyeceksiniz. Cok gerekli. Eger halk dini yönden aydınlanırsa,bir takım sahte imamlar halkı sömüremiyecek. Manevi sömürme ,siyasi sömürmeye dönüsüyor. Müslümanlar, dünyadan soyutlanmıs, hu cekmek pesinde, dünyamızda, gayri müslümlarin elinde  oyuncak oluyor. 
Gurbuz GÜVENDAĞ, Ankara-20 Ocak 2012